26 Haziran 2011 Pazar

Unutulan Değerlerimiz: Henüz Keşfedilmemiş Deyimler


onura gelmek: onurlu davranmaya başlamak
Annesi kızınca birden onura geldi.
aklına tırsmak: bir şeyin akla gelmesinden korkmak
Rüyasında gördüğü canavar yüzünden günlerdir aklına tırsıyordu.
burnuna burnuna girmek: bir şeyin kokusunu almaya başlamak
Sıcak pidenin kokusu burnuna burnuna giriyordu.
ağzına yol vermek: söz hakkı tanımak
Ağzıma yol bile vermeden çekip gitti.
içinde gezdirmek: lafı (muhabbet içerisinde) gereğinden fazla dolandırmak
Hoca derste sürekli içinde gezdiriyordu.
yüzüne bırakmak: bir kişi hakkındaki olumsuz fikirleri yüzüne söylemek
İlbay, Yıldır hakkındaki tüm fikirlerini yavaşça yüzüne bıraktı.
epizotu kısa gelmek: bir konu hakkındaki düşünceleri tam olarak açıklayamamak, açıklarken tıkanmak
Bu konferansa çok iyi hazırlanmasına rağmen epizotu kısa geldi.
revüye dönmek: şenliğe dönmek, boka sarmak
Onların da gelmesiyle ev kelimenin tam anlamıyla revüye dönmüştü.
tuluata sarmak: doğaçlama takılmak
Repliğini unutunca tuluata sardı.
tiratlara gelmek: lafı gereğinden fazla uzatmak
Söz hakkı bitmedikçe içinde gezdiriyor, adeta tiratlara geliyordu.
kalemine banmak: bir başka yazardan etkilenmek
Eserleri incelendiğinde Orhan Kemal'in kalemine bandığı açıkça belli oluyor.
kalemini sümkürtmek: sürekli aynı şeyleri yazmak, monotonlaşmak
Bu gazetede yıllardır kalemini sümkürtür.
önden koymak: (bkz: yüzüne bırakmak)
Sırrını yaydığını öğrendiği akşam gidip önden koydu.
kendini kendine rezil etmek: o kadar rezil olmak ki kendi bile gülmek
Çocuksu tavırlarıyla kendini kendine rezil ediyordu.
boş tribünlere oynamak: yaptığı esprilerin tutulmamasına karşın inatla espri yapmayı sürdürmek
Program boyunca boş tribünlere oynadığı yetmiyormuş gibi stüdyoyu terk de etmedi.
boşlukta kaymak: kendini koyvermek
İşten atıldığından beri boşlukta kayıyordu.
akıntıya salmak: olayları akışına bırakmak
Kimseyi dinlemiyor, boy'na akıntıya salıyordu.
yarasına ekmek banmak: acıya alışmak
Yüzüne gelen tekmeyi hissetmeyişi, yarasına ekmek bandığının en güzel kanıtıydı.
etekleri el çırpmak: free-kick vermek, açılıp saçılmak
Esen rüzgar dakikalardır ünlü mankenin eteklerine el çırptırıyor.
ağzına yüzüne bal sürmek: iltifata boğmak
Ağzına yüzüne bal sürdüğümden beri tavırları değişmişti.
prizmalara binmek: zor duruma düşmek
Geometri sınavının sonuçları açıklanınca prizmalara bindi.
vur deyince vurmamak: tavrını koyması gereken yerde tepkisiz kalmak
Bazen vur deyince vurmuyorsun. :-/
okyanusta boy vermek: boyundan büyük işlere kalkışmak
Tecrübesizliğine aldırış etmeden okyanusta boy vermeye kalkışırsa olacağı buydu.
eli şeyine sürçmek: baskı altındayken kaytarmaya yeltenmek
Bu zorlu sınav maratonunda eli şeyine hiç sürçmedi diyebilirim.
soyup soyup giydirmek: laflarıyla mermi manyağı yapmak
İkimizi başbaşa yakalayınca beni soyup soyup giydirdi.
her deliğe parmak sokmak: her işe karışmak
Çok fırlama biridir, küçüklüğünden beri her deliğe parmak sokar.
ağzına vermek: -dil konusundaki- ağız farklılığına (ör: trakya - karadeniz) aldırış etmemek
Onun bu sözüne hiç kızmamış, ağzına vermişti.
yandan almak
kulağından fışkırtmak: sevinçli bir haberi verirken gereğinden fazla coşmak
Sınıfı geçtiğini haykırırken kulağından fışkırttı.
tersini düzmek: birinin arkasını toplamak
Hakan o kadar iyi bir insandır ki, sürekli arkadaşlarının tersini düzer.
yandan almak: tam hapsetmeden çevirmek
Neredeyse tüm sayfayı yandan aldım.
parça bırakmak: sıçmak
Bir seferde bu kadar parça bırakabileceğimi hayal bile edemezdim.
içinde kalmak: sorunun cevapsız bırakılması
Hoca: Neye güldünüz?
X: Açıklayayım mı?
Y: Bırak içinde kalsın.
su borusunu çatlatmak: bir işi yaparken kapasitenin üzerine çıkmak
Bu soruda aniden su borusunu çatlattı.
şarampolde sallanmak: ne batmak, ne çıkmak
İşinde yıllardır şarampolde sallanıyor.
gelip de düşmemek: son anda bir aksiliğin çıkması
İnşallah herhangi bir gelip de düşmemezlik olmaz.
kafasına boşalmak: fikirlerini empoze etmek
Kafama boşaldığından beri ona sonsuz bir saygı duyuyorum.

Merhaba! Samimi, içten ve açık yüreklilikle anlamlarına gelen Türkçe bir kelime olup aslen Arapça'dır. Selektör ise TDK'ya göre taşıtlarda farların uzun ve kısa uzaklıkta yanmasını sağlayan bir araç, bize göre çikolatadır. Buradan yola çıkarsak Samimi Selektör, taşıtlarda farların uzun ve kısa uzunlukta yanmasını sağlayan içten ve açık yürekli bir araçtır. Günümüzde fabrikasyonla ruhunu yitiren bu aracı daha iyi yaşatabilmek adına ebedi dostluk ve edebi ortaklığımızı taşıdığımız bu platformda, eğer platform da bizi taşıyabilirse selektörün de verdiği güç ve samimiyetle heleloy!

1 yorum: